- Tanrım tenim niye böyle kara?
- Afrika'nın kızgın güneşi altında rahatça gezebilesin diye.
- Tanrım burun deliklerim niye böyle geniş?
- Afrika'nın sıcağında rahat nefes alabilesin diye.
- Tanrım saçlarım niye böyle kıvır kıvır?
- Afrika'da çalılara takılmasın diye.
- Tanrım niye bacaklarım böyle uzun?
- Afrika'da vahşi hayvanlar kovalarken rahat kaçabilesin diye.
- E peki Tanrım beni niye New York'ta yarattın öyleyse?
- ...
Çok severim bu fıkrayı. Dinlediğimde hem düşünmüş hem de gülmüştüm. Bu hafta benzer bir serzenişi ben yaşadım, birebir. Ankara'daydım. Nasıl soğuk nasıl soğuk anlatılır gibi değil. Benim zenci genlerimden gazı alan koca delikleri olan kısa burnum o soğuğu süzüp ısıtmak konusunda çok yetersiz kaldı.
Arkadaşların gazına gelip kahvaltıyı dışarıda yapmaya karar verdik. Çıktığımız da topu topu 200-300 metrelik bir rampa. Öyle soğuk ki burnumdan nefes aldıkça alnıma kadar olan her yer hissizleşiyor, beynimin ön lobunda olan hücreler ölüyor. Yukarıda anlattığım fıkra aklıma geldi, gülemiyorum bile. Kendi kendime küfrediyorum. Burnumu kapatıp ağzımdan nefes almayı denedim ama dilimin donarak döküleceğini sandım. Nefes alma sekteye uğrayınca ciğerler sapıttı, yeterli oksijen gitmeyince bacaklarım iflas etti. Ne işkenceydi o rampayı çıkmak. Gittiğimiz yerde yediğim menemen bile kendimi affettirmedi. Hala küfrediyorum. "Siktiğimin zenci kırması ne işin var derin dondurucu taklidi yapan bir memlekette, gitsene sıcak bir yere."
Bu sabah Aydın'a döndüm ve mutluyum. Nasıl güzel bir hava, ılık ılık yüzümü okşayan tatlı bir esinti.
Sevmiyorum soğuk memleketleri...
1 yorum:
ben de ben de:))
Yorum Gönder