20 Ekim 2015 Salı

Merhaba...

Anadolu'da eskiden daha iyi hasat alabilmek için tarlaları bir yıl eker bir yıl boş bırakırlarmış. Malum buna da nadas derlermiş. Günümüz dünyasında aslî anlamının bir değeri kalmadı nadas kelimesinin, artık FENNÎ gübre diye bişi var. Nadas'ı, zihnimizi veya bedenimizi dinlendirmek anlamında kullanır olduk...

Sözün özü epeydir nadastaydım. :)) Faydası oldu mu? Bilemiyorum. Gürüceez... :))

Zihinsel olarak; kapalı bir odada, tek bir insan nefesinin bile olmadığı bir odadaki masanın üstünde duran bir kabın içindeki su gibi dingin geçen bir dönem geçirdim. İyice dinlendim. O arada epey sohbet ettim, sohbet dinledim...

Eğer size hayat koçluğu yapmanız için para ödemiyorlarsa, insanlara tavsiyelerde bulunmak son derece itici imiş bunu fark ettim. Bu giriş yazısından sonra bir daha yazar mıyım bilemiyorum ama, yazarsam da; tavsiye, öneri, akıl vermek temalı şeyler olmayacağını düşünüyorum.

Aklımda beliren yazılar oluyor. Bunları aktarırım belki. Blog modası da hazır geçmişken, kimsecikler de blog okumazken bir nevî günlük gibi olur herhalde burası. :)))

Tekrar Merhaba!

14 Aralık 2012 Cuma

Düşünmek Nedir?


Bilgi:
1. İnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütünü, bili, malumat
2. Öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek, malumat, vukuf
3. İnsan zekâsının çalışması sonucu ortaya çıkan düşünce ürünü, malumat, vukuf
4. (felsefe) Genel olarak ve ilk sezi durumunda zihnin kavradığı temel düşünceler
5. Bilim "Doğa Bilgisi"
6. (bilişim) Kurallardan yararlanarak kişinin veriye yönelttiği anlam

Mantık:
1. (isim) Doğru düşünme sanatı ve bilimi
2. Doğru düşünmenin yolu ve yöntemi
3. (felsefe) Düşüncenin ve düşüncenin varlık biçimlerinin, ögelerinin, türlerinin, olanaklarının, yasalarının ve düşünce bağlamlarının bilimi, lojik.

Akıl:
1. (isim) Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us
2. Öğüt, salık verilen yol
3. Düşünce, kanı
4. (ruh bilimi) Bellek

Düşünmek:
1. -i Aklından geçirmek, göz önüne getirmek
2. -de Bir sonuca varmak amacıyla bilgileri incelemek, karşılaştırmak ve aradaki ilgilerden yararlanarak düşünce üretmek, zihinsel yetiler oluşturmak, muhakeme etmek
3. nsz Zihniyle arayıp bulmak
4. Bir şeye karşı ilgili ve titiz davranmak
5. Akıl etmek, ne olabileceğini önceden kestirmek
6. Tasarlamak
7. nsz Tasalanmak, kaygılanmak
8. nsz Farz etmek

Kaynak: www.tdk.gov.tr

Kulağımız işitme eylemini yerine getiren organımızdır. Aklımız da düşünme eylemini yerine getiren organımız... Yukarıda Türk Dil Kurumunun bilgi, mantık, akıl ve düşünmek için uygun gördüğü anlamları aktardım...

Bu yazı ile amacım "düşünmek" kelimesinin anlamını birazcık daha derinden sorgulamak. Günümüzde bu kelimenin oldukça yanlış kullanımına şahit oluyorum.

Düşünmek, eldeki bilgileri mantık kuralları ile analiz ederek bir sonuca varmaktır. Biraz açalım hemen. Öncelikle düşünebilmek için elimizde bilgi olmalı. Hayallerimiz, zanlarımız üzerine yapacağımız muhakeme düşünme olarak kabul edilemez (ben kabul ederim diyebilirsiniz ama bu kelimenin anlamını bozmanız demektir.) İkinci olarak mantık bilmeli ve mantık kurallarını kullanarak bilgiyi işlemeniz, analiz etmeniz gerekmekte. Tabi tüm bunlar akıl ile yapılacak şeyler...

Eğer elinizdeki bilgi değişmiyorsa, kaç defa düşünürseniz düşünün hep aynı sonuca varırsınız. Çünkü bir bilim olarak mantığın kuralları bellidir. Bilgi değişmediği halde ulaşılan sonucun değişmesi güzel bir sağlamadır. Bu düşünmediğinizi, başka bir eylemi düşünmek olarak isimlendirdiğinizi gösterir.

Çoğu insan hayal kurup bunu düşünmek olarak isimlendiriyor. Bir kısmı vehminden gelen fiştikleme ile ulaştığı zanlarının düşünme olduğunu kabulleniyor.

Eğer aklınız, bilginiz veya mantığınız yoksa düşünemezsiniz. Yapacağınız eylem her ne olursa olsun asla düşünmek olmayacaktır...


28 Kasım 2012 Çarşamba

Bereket


Havadan sudan konuşarak yürüyorduk. Serin bir rüzgar eşlik ediyordu yürüyüşümüze. O genç, hızlı adımlar atıyordu. Belli alışmış bir yerlere yetişme kaygısı ile yürümeye. Bense ağır sakin adımlar atıyordum. Dünya yansa umurumda değil sanki. Kah koluma giriyor, kah elimi tutuyor. Öyle sevinçle mutlulukla konuşuyordu ki sözünü kesmeyi hiç istemiyordum. Nefes almayı şaşırıyordu, soluk soluğa kalıyordu. Hala devam ediyordu konuşmaya...

Yerdeki taze çimlerin üzerine geldiğimizde haykırdı birden bire "Aaaa! Yapraklar dökülmüş. Her yer yaprak olmuş!" Ağaçların altından geçtikçe kafamıza yapraklar dökülüyordu... Güldü. Kahkaha attı. Belli mutluydu. Soluk soluğa konuşuyordu yine. Ayakları ile sararmış yaprakları eziyor, onlara tekmeler atıyor, ağaçlardan tazece düşen yaprakları havada tutmaya çalışıyordu. Bıraksam, koşacak, çimlerin üzerindeki yapraklarla oynayacaktı. Bırakmadım.

Aslında sıcak bir Kasım günüydü. Serince esen rüzgar biraz üşütse de, belli belirsiz bir yağmur çiselese de, yine de bana sıcak gelmişti.

Durdu... "Ne bereketli adamsın" dedi karşıdaki ağaçlara ve denize bakarak. "Evet baktığım ağaçlar çiçeğe dönüyor. :((" dedim. Suratımdaki hüznü görünce "Sorun ne?" dedi. "Çiçekler hep bana küsüyor, marifeti bahardan sanıyor." dedim. Kahkaha atarken yanında durduğum ağacı gösterdi. Çiçeğe dönmüştü ağaç... Güldüm, "Şaşkın bu. Mevsimi şaşırmış. Benim kabahatim yok." dedim. Yürüdük. Hala soluk soluğa konuşuyordu.

Not: Fotoğraf http://deryaberkozkan.blogspot.com/ sitesinden araklanmıştır.

6 Kasım 2012 Salı

10 Kasım


En çok 10 Kasım sabahı ölmekten korkuyorum...

Ne zaman 10 Kasım gelse bir hüzün, bir burukluk kaplar içimi. Öksüz, yetim kalırım. Hep bir parçam uzakta hissederim. Çok uzun zamandır bu böyle. Bazen değişmek, değiştirmek, değişim mümkün olamıyor. Bugün de aynı, dün gibi. Geliyor yine 10 Kasım, yüreğime hüzün düştü...

Ölünce mutlu olacağımı biliyorum, zaten o yüzen korkuyorum. Hüzünlü bir mutluluğa saplanmak korkusu benimki...

28 Eylül 2012 Cuma

Soru

Epeydir yokum. Özlediniz mi beni? Yeni yazılar istiyor musunuz?

Yeterli gaz veren olursa, yeni yazılarla dönebilirim... ;))

26 Haziran 2011 Pazar

Yavru Kediler


Mutfak kapısı doğrudan evin arkasındaki bahçeye açılıyor. Balkon taklidi yapan bir bölme var, parmaklıkların yanından da bahçeye açılan bir kapı. 


İki anne kedimiz var. Dört tane de yavru var. Beş taneydiler biri öldü. Her sabah ve akşam yarım litre süt veriyoruz. Pek semirdi yavrular da anneler de. Mutluyuz. :))


Yeni bir anne dadandı evin bahçesine. Sarman bir kedi, memeler de yerlere sürünüyor. Biradere sordum. "Ne iş? Bunun memeler yerlere kadar inmiş bizim iki kedinin memeleri böyle sarkmıyor?" dedim. "Bu, Türk kedisi ağbi!" dedi. :))) Yeni gelen bu kedi sürekli balkonun solundan geliyor, sağ tarafa koyduğumuz süt kabından bir kaç yudum içiyor, sonra bahçenin sağına doğru salına salına gidiyor. Aradan 3 dakika geçmeden yine soldan soldan geliyor, sütten iki yudum içiyor yine sağdan sağdan gidiyor. Adını "Dejavu" koyduk o yüzden.


Sabahları saat yedi civarı uyanıyor yavrular. Önce koyduğumuz süt kabını kontrol ediyorlar. Karınlarını doyurunca da başlıyorlar birbirleri ile güreşmeye. Anneleri de yakaladıkları yerde bunları yalayıp temizliyorlar.


Ha bi de güller de açtı. İlk açan gül; önce gonca oldu, sonra tamamen açıldı. Şimdi soldu ve döktü yapraklarını. Önce kıpkırmızıydı. Yapraklarını dökeceğine yakın eflatunumsu bir renge döndü. Hiç bir şey en güzel hali ile kalmıyor diye hafiften hüzünlendim.


Ama kediler çok güzel. :))


İkisi sarman. Böyle beyazlı sarılı tüy yumağı. Biri tekir. Gözünün biri kör umarım yaşar. Sonuncu ise yamalı bohça gibi rengarenk. En çok da onu seviyorum.

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Ankara

Ankara'nın kuru havasını, keskin soğuğunu oldum olası sevmemişimdir. Şimdi Ankara'lı olmaya karar verdim ve her gün yağmur yağıyor. Sanki Ege'de bir kasabada gibi, sanki Londra'da gibi... Gülsem mi kızsam mı kararsız kaldım. :)) Kimbilir belki de Ankara bana hoşgeldin diyor.