28 Kasım 2012 Çarşamba

Bereket


Havadan sudan konuşarak yürüyorduk. Serin bir rüzgar eşlik ediyordu yürüyüşümüze. O genç, hızlı adımlar atıyordu. Belli alışmış bir yerlere yetişme kaygısı ile yürümeye. Bense ağır sakin adımlar atıyordum. Dünya yansa umurumda değil sanki. Kah koluma giriyor, kah elimi tutuyor. Öyle sevinçle mutlulukla konuşuyordu ki sözünü kesmeyi hiç istemiyordum. Nefes almayı şaşırıyordu, soluk soluğa kalıyordu. Hala devam ediyordu konuşmaya...

Yerdeki taze çimlerin üzerine geldiğimizde haykırdı birden bire "Aaaa! Yapraklar dökülmüş. Her yer yaprak olmuş!" Ağaçların altından geçtikçe kafamıza yapraklar dökülüyordu... Güldü. Kahkaha attı. Belli mutluydu. Soluk soluğa konuşuyordu yine. Ayakları ile sararmış yaprakları eziyor, onlara tekmeler atıyor, ağaçlardan tazece düşen yaprakları havada tutmaya çalışıyordu. Bıraksam, koşacak, çimlerin üzerindeki yapraklarla oynayacaktı. Bırakmadım.

Aslında sıcak bir Kasım günüydü. Serince esen rüzgar biraz üşütse de, belli belirsiz bir yağmur çiselese de, yine de bana sıcak gelmişti.

Durdu... "Ne bereketli adamsın" dedi karşıdaki ağaçlara ve denize bakarak. "Evet baktığım ağaçlar çiçeğe dönüyor. :((" dedim. Suratımdaki hüznü görünce "Sorun ne?" dedi. "Çiçekler hep bana küsüyor, marifeti bahardan sanıyor." dedim. Kahkaha atarken yanında durduğum ağacı gösterdi. Çiçeğe dönmüştü ağaç... Güldüm, "Şaşkın bu. Mevsimi şaşırmış. Benim kabahatim yok." dedim. Yürüdük. Hala soluk soluğa konuşuyordu.

Not: Fotoğraf http://deryaberkozkan.blogspot.com/ sitesinden araklanmıştır.

Hiç yorum yok: