Normalde insanların gözünün içine bakmayı pek sevmem. Özellikle de tanımadığım insanların. Hele bir erkeğin gözünün içine içine bakmam için çok önemli sebepler gerekir. Bu adamın gözünün içine bakmaktan kendimi alamıyorum. Esmer, kısa saçları subay tarzı kesilmiş, kaşları dalgalanarak yukarı çıkıp keskin bir dönüşle aşağı iniyor. Sinirli mi ne, sert bakıyor. Yüzünde 1 santim boyunda sakalları var ki tam bir eşkıya görüntüsü sergiliyor. Hafiften tırstım... İçimdeki ürperti kendime gelmemi sağladı. Aynadaki görüntümden ürkebileceğim aklıma gelmemişti hiç. Hemen insan olmalıyım hemen hemen...
Bir haftadır Aydın'dayım. İstanbul'da haftada 2-3 defa tıraş olan ben, tıraş olmayı unutmuşum geldim geleli. Zaten hiç sevmem tıraş olmayı. Gül dudaklı bir dilber öpmeyecekse niye tıraş olayım ki diye düşünen erkeklerdenim. :) Tıraş olurken üstümü çıkarttım. Garip epeydir kendime bakmamışım aynada. Omuzlar genişlemiş, göğüs kafesi genişlemiş, göğüsler irileşmiş, karın kasları belirgin bir desen sergilemiş. Ülen nolmuş bana? Ayna bozuk galiba...
Çabucak tıraş olup duşa attım kendimi. Aynadaki eşkıyadan kurtulmaya çabalıyorum, acelem ondan. Yaban hıyarı kokulu şampuanı bolca boca ettim saçıma, ılık derinlemesine bir duşun ardından merakla baktım yeniden aynaya. Ohh! Gitmiş o eşkıya. :) Anı ölümsüzleştirmek istercesine fotoğrafımı çektim. Hiç selfportrait çekeceğimi düşünmezdim. "Özledim seni bir fotoğrafını gönder lütfen!" ricasının da selfportrait bekaretimi kaybetmemde katkısı olduğunu itiraf ediyorum.
----
Geçenlerde İzmir'e gittim. Çok uzun zamandır gitmemiştim İzmir'e. Allah'ım o nasıl bir hayal kırıklığı öyle. Son bıraktığımda köy havası vardı, Söz diyordu İzmir, yakında şehir olucam. Olamamış. Kocaman bir köy irisi gibi duruyor. Bozuk yolları, çirkin yapıları, karınca yuvasını andıran trafiği...
İnsanları daha da tuhaf. Hepsinde aynı aptalca sırıtış, "mutluyum, elitim" kasıntısı, zemberekli oyuncaklar gibi hareketler... Bir memleketin tamamı için böyle bir ifade kullanabileceğimi sanmazdım. Hepsi bühül gördüklerimin. Kardeşim bir tane mi zeka ışıltısına sahip insan yok bu memlekette? Zekayı da geçtim, hiç birinde insanî bir ışıltı bile yok. Hepsinin içleri boşaltılmış, zihinleri alınmış, zemberek mekanizması takılıp sokağa salınmış. Alsancakta bir sokağa girdim, her taraf yemek servisi yapan dükkanlarla dolu. İçeri girip yemek yemeyi düşünebileceğim bir "Pizza Pizza" bir de kokoreççi vardı. Mekanların frekansları "Aman burda bişi yeme uzak dur!" diye barım barım bağırıyor. Cicili bicili giyinmiş nice insan oraları doldurmuş, lezzetten yoksun gıdaları tıkınıyorlardı. Oralarda yemek yemek mümkün değil, ancak tıkınıp açlık giderilir.
Kordon diye bir sahili var İzmir'in. Hatıramda çok hoş bir izi vardı. Hiç gitmemeliymişim. Ben orada sahilin hemen kenarında oturup Arjantin denilen o biralardan içmiştim. Alkolün keskinliğine denizin şarkısını, okşayışını meze yapmıştım. Öyleydi o zaman. Deniz okşar gibi gelirdi yanına, sen istemesen bile sokulur sana okşar, fısıldardı şarkısını kulağına. Lağım kokusu arasında bile burnunda illa bir sevgi sözcüğü kalırdı. Kulakların duyamaz bu sözleri kıskanırdı burnunu. Şimdi ise... Denizi götürmüşler. Sanki deniz kenarında değil de taaaa Ankara'da oturmuşum gibi hissettim kendimi. Üzüldüm...
----
Sabah salonun kapısını açıp dışarı bakıyorum. Bakır rengi tatlı bir kızıl sarılık eşliğinde karşıdaki tepeler ışıldıyor. Alçak dağlar bunlar belki 1000 metre. Öyle heybetli durmuyorlar, saygısızlık yapmana da izin vermiyorlar. Yine de ağırlıkları var. Tepeye yakın bir köy var. Sabah güneşi ile yıkanıyor, hemen zirvedeki beyazlığın altında duruyor. Kar olamaz o beyazlıklar, kırağı olmalılar. Güneşi sağıp sağıp köye gönderiyor zirveler. Nasıl temiz bir hava, ışıl ışıl, pürüzsüz, berrak.
Çok sözüm birikmiş. Yazmak anlatmak istediğim çok şey var.
3 yorum:
1-"Tıraş olurken üstümü çıkarttım. Garip epeydir kendime bakmamışım aynada. Omuzlar genişlemiş, göğüs kafesi genişlemiş, göğüsler irileşmiş, karın kasları belirgin bir desen sergilemiş." kalp krizi geçirdim çiçek gönder lütfen adettendir ;) (bu da isterik smiley, bu ikinci kaç kaç kaç)
2-akşam akşam kokoreç çekti canım. mazotta pişen balık ekmekte yerim aslında.
3-o meşhur lağım kokusunu duydum ben ;) (isteriksiz smiley) artık olmayan...
Kadın diil mi hep isterik hep isterik, smileylere bile böyle yansıyor. Neyse uzaktayım ben, kaçmak kolay. :D
Son 20 yıldır yediğim en güzel kokoreçi Aydın'da yedim. Enfes yapıyor adam.
Lağım kokusu kalmamış ama İzmir'in ruhu da kalmamış.
Toplum değişirken, şehrin ruhu da değişiyor.
Akmar pasajında sarraflarım var, eski İstanbul kitapları ararım. Yazarlar tanınmış değil o kadar, birine ulaştım, şaşırdı okuduğuma (kitap imzalıydı). Çoğu zaman çok geç doğduğuma üzülürüm hatta :S
Neyse İzmir'in eski halinin sende bir yeri olduğunu düşünerek, İzmir hakkında bir yazı yazmanı çok isterim.
Yorum Gönder